9
İçimde bir oğlan çocuğu voltada, yüzlerce yıldır… Eli palalı, yaşı üç, yanakları kırmızı ve tombik. Burnumdan soluyacağım derken boyna sümükleri akıyor şapşiğin. İçimdeki o nazlı, kaprisli, kırılgan kız çocuğunu, o pamuklu, ipekli prensesi büyüttüm de bir bu oğlan çocuğunu büyütemedim. Biraz ucunu bıraksam dağlara kaçacak gibi velet. Öyle görünüyor. Kulağını çektim olmadı, şamar attım, görmezden, duymazdan geldim, bana mısın demedi. Neyse ki son yıllarda köşesinde oturuyor. Öyle elinde palasıyla, olur olmaz zamanlarda ortaya çıkmıyor. Palası da –görseniz- boyundan büyük… Ne zamanlarda ortaya çıkıyor peki? BaĞzıları (!) damarımıza bastığında hepimizin. Ya da kişisel hayatımda benim damarıma basıldığında. Hak, hukuk, nezaket kuralları çiğnendiğinde. Kabalık ve duyarsızlıkla karşılaşıldığında.
Bakmayın onu böyle müzevirlediğime, severim keratayı. Asi yanımdır belki de o benim. Militan, savaşçı yanım. Ya da bu “erkek egemen dünya” ile baş edebilmemde en sağlam yoldaş… Bilmiyorum.
(Ah, ah, kim bilsin daha neler müzevirleyeceğim size… Ve bakalım bu yazı nereye bağlanacak…)
&&&&&&&&&
Evet, gelelim ana meselemize…
Hepimizin bildiği gibi -malum sebeplerle- yığınla darbe yedi sevinçlerimiz… O kadar ki hepimiz birer kızgın boğaya döndük. Herkes mutsuz, herkes huzursuz. Burnumuzdan soluyoruz. O an karşımızda olan kişinin önüne fırlamak için bir minik işarete bakıyor o kızgın boğa; yani o Faşist, o acımasız, o duyarsız, baskıcı yanımız. Faşist derken, elbette ki bir ideolojik duruştan söz etmiyoruz burada. Her şey gibi felsefeler ve ideolojiler de insanın huyu, suyu, karakteri için teşbih olarak kullanılabilirler.
Hemen açalım ve bakalım, bir Faşistin ve ideolojisi bambaşka olsa da Ruhu Faşist olan birinin özellikleri neymiş. (Belki de hepimiz birer küçük Faşist’izdir…)
1) Faşistler ve Faşist Ruhlar, slogancı, yani ezbercidirler. Ezberlerini, sloganlarını asla ve kat’a değiştiremezsiniz. Nuh der Peygamber demezler. Size de aynını dikte ederler.
2) Faşistler ve Faşist Ruhlar, “kendi gibi olmayanı” aşağılayıp hor görür, kendi değer ve bilgilerini yüceltirler. Mesela karşılarındaki kendileri gibi Sünni, Alevi, Hıristiyan, Musevi, Ateist değilse aşağılarlar... Karşılarındaki o yemeği, salatayı, temizlik işini kendileri gibi yapmıyorsa aşağılarlar. Karşılarındaki, kendileriyle aynı düşünmüyorsa aşağılarlar. Bu liste böyle uzar gider.
3) Faşistler ve Faşist Ruhlar militaristtirler; yani askeri, yani sert, yani aşırı disiplinci ve Kontrolcü...
4) Faşistler ve Faşist ruhlar cinsiyetçidirler. Dünyayı ikiye, hatta çok’a ayırmışlardır. “Kadın dediğin böyle yapar ve yaşar ve giyinir, erkek olansa böyle yapar ve yaşar ve giyinir” şablonuna sıkıştırdıkları akıllarıyla insana dünyayı dar ederler. Hele de “üçüncü cins” diye ayırdıkları insanlara, hatta dullara nasıl baktıklarını açıklamak, anlamak, benim için hiçbir zaman mümkün olmadı, olamadı olamayacak da… Neyse ki artık her ailede çok dul var da dullar yırttı bu arada. Eskisi gibi “yaratık” olarak algılanmıyorlar.
5) Faşistlerin ve Faşist ruhların ulusal/kişisel güvenlik takıntı ve korkuları had safhadadır. Ay bu kısım çok detaylı, çok karmaşık, çok kaotik, yani katman katman; feel in the blanks lütfen! (Boşlukları siz doldurun.) Böyle desem de azıcık söz edeyim; araba, ev, arsa gibi sahip oldukları bütün, ama bütün diğer eşyaları ve de “sahip oldukları” bütün insanları ve canlıları (yani çiçeklerini, evcil hayvanlarını) kaybetmekten ölesiye korkarlar. Onlarsız neredeyse bir hiçtirler. Korksunlar, bize ne tabii, ama aynı
korku/özeni diğer insanlar, eşyalar ve hayvanlara gösterseler ya! Asla göstermezler. Varsa yoksa kendi “mülkleri!” Neyse, geçelim diğer şıkka.
6) Faşistler ve Faşist Ruhlar, hayır diyeni, karşı çıkanı, soru soranı sevmezler. Öyle yapanı hemen tu kaka ederler, çirkin ördek yavrusundan tutun da tehlikeli maddeye kadar her adı acımasızca takıverirler. (Anarşist, asi, güzel adlardandır. Onları o yüzden hiç saymıyorum bile.)
7) Faşistler ve Faşist Ruhlar, kendilerine benzemeyeni hemen “yargısız infaz” işlemine tabi tutarlar, F Tipi cezaevlerine tıkıp tecrit ederler. “Öteki” yaftasını yapıştırıverirler. Oysa bu Faşist Ruhların Sosyalist olanları, “Faşizme Hayır!”, “F Tipine Hayır!”, “Yargısız İnfaza Hayır!”, “Ötekileştirmeye Hayır!” diye diye kaç kez meydanlara çıkmıştır, bilinmez. Ama işte, Ruhlardaki Faşizmi silmek hiç kolay olmuyor!
Ne diyordum… Kızgın Boğalarımızdan, kavga ve nefretlerimizden, sevgisizliklerimizden söz ediyordum… Demem o ki sevinçlerimiz ç/alındığı için içlerimiz koca birer yangın. Ve içler toz duman; “ak” dese karşımızdaki, biz onu “kara” anlıyoruz, sonra başlasın savaşlar. Daha sonrası peki? “Sonrası iyilik sağlık” demeyi öyle isterdim ki ama maalesef sonrası kavga, sonrası öfke, sonrası kırgınlık ve yorgunluk… E, ne oldu, değdi mi şimdi. Hani kavgalar da adamakıllı, şöyle derinlikli, kaliteli değerler için yapılsa gam yemeyeceğim! Ha bu arada, iddia ediyorum ki insanlar ve de insanlık, “kavga ve savaş yoluyla” hiçbir yere gitmemiş, gitmeyecek de… Olsa olsa geride; pusuya yatan, gününü bekleyen öç alma duyguları, nefretler, sevgisizlikler bırakmışlar. Kimse bana “hayır öyle olmadı, kişisel kavgalar ve ülkeler arası savaşlar bizi hep daha iyi bir hayata, daha iyi bir dünyaya götürdü” demesin. (Fikir alışverişi anlamına gelen tartışmalardan söz etmiyorum burada, kavga diyor, kavgadan söz ediyorum.) Yoksa dünya bu halde olur muydu? Baksanıza insanın, insanlığın hâline…
İnsan/insanlık ne kadar derin bir huzursuzluk, nefret, mutsuzluk ve sevgisizlik biriktirmiş.
Kavgalardan iyilik doğmaz arkadaşlar. Çünkü kavga kısırdır! Sevgi ve emek ise doğurgan!
(Galiba benim o eli palalı oğlan çıktı meydane…)
Peki, ben ne yapıyorum böyle bir dünyada? Ne çözüm bulmuşum?
Kalbim oldu teflon tava. Yani “mala bağladım”. Öylece bakıyorum. Hiçbir şeyi üzerime alınmıyorum. Bir şey yapıştıysa da teflon kalbime, hop su döküyorum üzerine, anında kayıp gidiyor -artık granitleşmiş- sırça kalbimden. Eh işte, bendeki bütün acılar, o suyu dökme süresi kadar.
Var elbette üzüldüğüm şeyler, henüz çözemediğim, üstesinden gelemediğim duygular. Olmaz mı hiç! Hâlâ inciniyorum mesela. Biraz da strese yatkınım. Giderek azalsalar da hâlâ hayatımdalar. Ama elbette hayatımdaki “egemen güç” değiller. Kurtulacağım onlardan da. Çünkü hepimizin aradığı huzur, bize ancak; nefret, kaygı, öfke, kavga, sevgisizlik, unutamama gibi duygu/hâllerden özgürleştiğimizde geliyor. Bunu sloganlaştırırsak; huzur ne İslam’da ne de isyanda, huzur ancak ve ancak olumsuz bakış açılarından ve olumsuz duygulardan kurtulmakta!
Niye yazdım bunları? “Kalbi saydam olanlar şiddetten çok fena inciniyor çünkü…” (Bu, bir Hayrettin Geçkin dizesidir.)
İçimdeki o eli palalı çocuk fena halde huzursuz... Çünkü sevmiyor o, dünyanın ve insanların bu halini… Neyse, yakında nasılsa gönderirim ben onu inine…
HAMİŞ: BU YAZI BELKİ DE HEPİMİZ İÇİN BİR FAŞİSTLİK TESTİDİR!
-- Adversting 7 REKLAM ALANI --