9
Bir film şeridi gibi gözümün önünden geçiyor. Yaşım gereği hayal meyal hatırlıyorum o günleri. Haberlerde gündem hep aynı, her akşam olmasa da iki günde bir mutlaka anahaber bültenlerinde töre cinayetlerini, kan davalarını bir öcü, bir canavar gibi bilinç sistemimize işlediler. Şimdi töreden bahsedecek olsak; bilinçaltı mekanizması, bilinç ekranımıza tüyler ürperten varlıklar, senaryolar çıkarabilir. Toplumun kendine ait hukuk sistemiydi töre. Ve içinde örf, adet, gelenek gibi terimler de vardı: Gençler yaşlılara saygılı, yaşlılar gençlere merhametli, yol göstericiydi...
Hangi yaşlı çınarın gölgesinden faydalanmaya gitsem duyduğum kelime hep aynı oluyor. "Hey gidi günler!"
Bu kelime onlara da dedelerinden kalmış. Ne bugüne bir memnuniyet, ne de geleceğe bir umut. Asırlar gelip geçiyor, devrimler, reformlar, yenilikler yaşanıyor. Bir tek o kelime aynı kalıyor: "Hey gidi günler!" Madem o kadar güzeldi neden hep öcü gibi gösterildi? Medyanın başka işi, işlevi yok muydu? Belki de o zamanlarki mevcut hükümetin gündem değiştirme politikasıydı? Örneğin; her gelen zamdan sonra tepkileri başka yöne çekmek için her zamma bir cinayet? Ya da uluslararası siyasete, dışişlerinde yanlış atılan herhangi bir adım, tepki çekebilecek ekonomik başarısızlığa ya da yolsuzluklara bir vahşet seneryosu! Biraz romantizm, biraz da drama ekledik mi tamamdır; gündem değişti! Hükümet ne yapmış, enflasyon nereye fırlamış, döviz nereye gidiyor, kimsenin umrunda değil! Herkesin dilinde beddualar ve de "töre cinayettir!" sloganları ve faili linç girişimleri!
Belki adamcağızların günahını alıyorum. Belki herşey dört dörtlükt, ekonomi tavan yapmış; gündem olacak başka birşey yoktu? Milletçe töre gitsin hukuk gelsin derdine düşmüştük? Ekonomiden tek anladığımsa babamın verdiği elli kuruşluk okul harçlığıydı. Tabi o zamanlar bol sıfırlıydı, beş yüz bin diyorduk kendilerine. Bir meyve suyu bir de cips aldım mı zengin öğrenciler arasında ilk ondaydım! Dedim ya küçüktüm, pek hatırlamıyorum! Şimdilerde bir gıdım büyüdüğümü hisseder gibiyim. Yani geçmiş ile geleceğin tam ortasındayım. Geçmişe hasret, geleceğe tereddütlerle ortada kaldım. Bir zamanların "Kadın cinayetlerine son! Artık çocuklar ölmesin! Töre cinayettir!" sloganları, yerini yakın zamanda "İdam istiyoruz, adalet istiyoruz!" sloganlarına devretti. Her ne kadar net bir çözüm getirmese de hem caydırıcı olması hem de ateşin düştüğü yerde yüreği soğutması nedeniyle kulağa hoş geliyor. Ama insanı tereddütte bırakan ürpertici yönleri de yok değil. Suçu kanıtlanmamış, suçsuz yere içerde olduğu iddia edilen insanlar ya da iftira kurbanı olanlar var. Nihayetinde hepimiz insanız; yanlış ya da yönlendirilmiş kararlar alabiliriz! Ya da zorunda kalabiliriz.Bir evin reisi yanılabilir, bir mahallenin muhtarı da.... Kime ne kadar güvenirseniz sizi o kadar aldatabilir. Bir çoban yanlış bir çayıra, bir cemaat lideri ummadığnız bir yola götürebilir. Hükümetler de aldanabilir. Bugün için doğru, adaletli olan yargılarımız yarın utanç kaynağımız olabilir. Mesela sırf şiir okuduğu için siyasi bir lider hapis cezası alabiliyor ve sırf Kürtçe şarkı söylemek istediği için bir sanatçı çatal bıçaklarla, hakaretlerle protesto edilebiliyordu! Peki ya o zamanlar idam cezası olsaydı; köpeklerinden, kuşundan, yavrusundan cayıp giden bir vatansevere ve bugün dünyaya kafa tutan bir siyasi lidere karşı ne hissediyor olacaktık?
Ya idam gerçekleştikten sonra mahsumiyeti kanıtlanırsa bir insanın, utanmak yetecek mi? "Biz aldatıldık, tüh keşke asmasaydık" kelimesi tatmin edecek mi?
Hukuk adalet ve birçok alanda reform hazırlıklarının yapıldığı bir dönemdeyiz; kim bilir, belki idam bile gelir.
Teraziyi tutan elin değişken olduğunu göz önünde bulundurarak; yarınlara utanç kaynağı olmayacak, "hey gidi günler" diyecekleri bir geçmiş bırakmak ümidiyle, hayırlı reformlar!
-- Adversting 7 REKLAM ALANI --