9
Yazıma her zaman olduğu gibi konuşacağımız kavramın öz anlamı ile başlamak istiyorum. Savaş veya harp denilen bu olgunun sözlük anlamı; ülkeler, hükûmetler, bloklar ya da bir ülke içerisindeki toplumlar, isyancılar veya milisler gibi büyük gruplar arasında gerçekleşen silahlı mücadelelerdir. Savaşların genel ve çoğunluk sebepleri dini, millî, siyasi ve ekonomik amaçlara ulaşmak için gerçekleştirilir. Sözlük anlamı ne kadar kolay anlaşılmakta değil mi? Peki ya ruhsal yıkımları? Bunların gerçekten farkında mıyız? Bir yerlerde sessizlik çığlıklar var ne kadar duyabiliyoruz?
İnsanoğlu doğar, büyür, yaşar ve ölür. Bu normal bir yaşamsal süreçte tüm canlılar için eşit seyreder. Fakat bunların dışında bir tek insanoğlunda bir de nefis kavramı ruhuna ekli haldedir. Bunu psikoloji biliminde derin olarak Freud'un bize sunduğu id, ego, süper ego kavramları içinde inceleyebiliriz. Nefis dediğimiz şey içinde en meleki yapılardan en şeytani olgulara geçişleri barındırmaktadır. Yani en iyiden en kötüye neler olabilirse. Dünyanın ilk oluşumundan itibaren hayatta kalabilme içgüdüsü ile insanlar ve tüm canlılar bir şekilde bir şeyleri yok etmiş veya zarar vermiştir. Bunlar bazen hayatta kalabilmek için bazen de (sadece insanda olan ) nefsi mücadelelerde üstünlük sağlayabilmek için olmuştur. Birçok canlı yaşamını sürdürebilmek için bir başkasını öldürmek zorundadır, fakat hiçbiri keyfi olarak bunu yapmamaktadır. Doğanın en yırtıcı, en heybetli, en güçlü görünen Aslan'ı bile yiyeceği canlıdan doyduğunun ötesini almamaktadır. Fakat bu durum bizde biraz farklı işlemektedir. İnsan açlığını fizikken tamamladığında bile ruhsal olarak çok yerde bu olguyu tamamlayamamaktadır. Bu bizdeki belli yüklenmiş varoluşsal yapılardan, yetişme tarzından, çevresel etkenlerden, sosyal, siyasal, ekonomik, duygusal, sağlıksal, ruhsal vs... birçok alandan kaynaklı olabilmektedir.
***
Bizleri diğer canlılardan ayıran en temel yapıda bunların iradesel süreçlerinin olumlu seyridir. Düşünebilen ve düşündüğünün sebebini, sürecini, sonucunu bilebilen varlıklarız. Aslında bu dünyada gerçekten çok güçlüyüz ama yerinde ve amacında doğru kullanılmayan güç yakıcı, yıkıcı ve yıpratıcı sonuçlar doğurabilmekte, tıpkı savaşlar gibi. Bizler Türkiye coğrafyası olarak jeopolitik konumumuz gereği Ortadoğu topraklarının birçok zulmünü görmüş insanlarız. Evet dünyanın bir çok yerinde benzer durumlar oldu, fakat maalesef ki bu topraklar geçmişten beri çok ağır ve bitmeyen travmalara sürekli şahit oldu. Bu yüzden savaşın can yakışını belki de daha çok içinde olduğumuzda bedensel, dışındayken de travımsal genetiklerimizde taşıdık ve taşımaktayız. Bugün yine dünyanın birçok yerinde olan bu ağırlıkları belki de en empatisel olarak bizler hissedebiliyoruz. Savaşların hiçbir zaman bir kazananı yoktur sadece nefisler ve hırslar kazanır. Bunlar anlık hazlardır ve ruhsal olarak kişiye kazanma doyumunu verir ve can yaktıkça kişi bu hazzı daha derinden ister. Tıpkı uyuşturucu bağımlılığında bir maddenin verdiği haz anı gibi. Kişi rahatladığını ve her zaman daha fazla o anda kalmayı diler çünkü anlık bir rüyasındadır ve normal dünyanın dışında hiçbir şeyi tam olarak hissetmez, bu bedensel kaçış anı da ona zevk verir. Ve aldığı etkenin hazzıyla o an her şeyi yapabilecek haldedir. Aslında o uyuşmuşlukla bedenini öldürdüğünün farkına bile varamaz. Bunu savaş anında zararı verebilen bireyler gibi düşünebiliriz ; başarı, kazanma hırsları o kadar yüksek ve hazzın ötesindedir ki, bu uyuşturan zihinsel ve ruhsal yapıdan zarar verdikleri canlıların masumluğunu göremezler, hissedemezler, duyamazlar. Savaşın renkli gördükleri halüsinasyonlarında yok olur ve yok ederler... Savaş sonrası genel olarak ortaya çıkan ruhsal bozukluk TSSB ( Travma Sonrası Stres Bozukluğu) 'dur. TSSB kendi içinde birçok sonuç yaratabilir; kişisel ilişkilerde, sağlıkta, günlük aktivitelerden alınan keyifte bireyin tüm hayatında bozukluklara neden olabileceği gibi diğer akıl sağlığı sorunları ile karşı karşıya kalma riskini de artırabilir. Yaşam boyu oluşabilecek anksiyeteler (kaygılar), depresyonlar, alkol ve uyuşturucu kullanımı ile ilgili bozukluklar, intihar düşünceleri ve eylemleri ile yeme bozuklukları vb... Kısacası bir savaş maddi çöküşe, vatansız kalmaya, çaresizliğe, gözyaşına, zulme, acıya, ölüme değil ruhsal olarak ölüm gibi bir hayata da sebep olur. Edward N. Lorenz'in çalışmalarından biri olan Kaos Teorisi ile ilgili bir yapı vardır, buna "Kelebek Etkisi " deniliyor. Bir sistemin başlangıç verilerindeki küçük değişikliklerin büyük ve öngörülemez sonuçlar doğurabilmesine verilen addır bu.
Şu anda mevcut savaşlar için her ne kadar televizyon, internet vs.. haber alsak ta bu tüm dünyanın ortak sorunudur. Yani bir yerlerde bir kelebek kanadının çırpılması kadar küçük bile olsa bir zulüm varsa, bu dünyanın öteki ucuna bir fırtına gibi yansıyacaktır. Hepimiz halkanın zincirleriyiz. 2002 yapımı "The Pianist" filminde bir sahnede şöyle der: "İnsanların öldüğü hiçbir dava haklı değildir." Ve en özden bir sözle yazımı bitireyim isterim. Hz. Ali şöyle der; bir zulme engel olamıyorsanız onu herkese duyurun!.
PSK | Berna Melis AVCI-globalkalem
-- Adversting 7 REKLAM ALANI --