9
Yazıma dünyada ve son dönemlerde ülkemizde de maalesef ki artışı görünen intihar kavramının derin üzüntülerini hissettiğimi belirterek başlamak istiyorum. Duyduğumuz bu haberler hepimizin kalbinde derin acılar bırakmakta. Fakat bu olayları günlük üzülmüşlüklerle geçiştirirsek daha doğrusu çabuk unutursak bunu azaltmamızın ihtimalleride düşecektir. Bu yüzden her birimiz bu zor süreçleri hisseden, yaşayan ve yaşama düşüncesinde olan bireyleri erken farkeder ve sebeplerini biraz olsun anlayabilir veya anlamaya yaklaşabilirsek onlara destek olabilirsek belki birçokşeyin çaresine varabiliriz. Bu yazımda en azından bu olgunun ne olduğunun psikolojisini azda olsa sizlere anlatmak isterim.
İntihar bazı alanlardaki tanımıyla, öz-kıyım; bir kimsenin, ruhsal ve toplumsal nedenlerle, yaşamına kendi eliyle son vermesi, kendini öldürmesi olarak belirtilmektedir. Bu kavrama tarihin bir çok zamanlarındaki araştırmalarda da rastlanmıştır. Fakat tam olarak nasıl ve ne zaman başladığının kesinliği yoktur. Hatta bazı toplumlarda bu kavramın yüksek bir mertebeymiş gibi yanlış empozelerinden bile bahsedilmiştir (Örn; bazı kaynaklarda eski İskandinavlarda normal ölümler utanç verici görüldüğünden uçurumdan atlamak kendi canına kendinin son vermesinin onurlu bir kavramış gibi yaygın olduğu belirtilir). Normalde insan dünyada yaşama ve yaşamını daim ettirmek için mücadele ederken intihar düşüncesindeki birey kendi ruhsallığıyla derin bir mücadeleye girmiş haldedir. Intihar kavramı bilinenin aksine ani olduğu kadar zamana yayılmış şekilde de ortaya çıkmaktadır. Bireyin ağır uyuşturucu içerikli maddelerle kendine verdiği hasar uzun döneme yayılmış bir intihar olarak görünebilir. Fakat bunu kullanan bireyin bilinçte ilk amacı böyle bir isteğin yokluğu gibi görünebilir. Ama bilinçdışı yoğun intihar etme isteğini simgeleyebilir. Genellikle 3 nedeni olduğu söylenmektedir: toplumun geliştirdiği tutum, dışsal zorlamalar, bireyin kişilik yapısı ve karakteri.
Freud ve Schilder intiharı bir çeşit saldırganlık olarak görmüş ve içleştirilmiş sevgi objesine yöneltilmiş saldırganlık olarak yorumlamıştır. Yani eksiklik hissettiği kişiyi cezalandırma şeklinde olduğununu belirtmişlerdir. Tuckman ve arkadaşları 742 intihar olayı üzerinde yaptıkları bir incelemede, bu kişilerin% 24’ünün veda mektuplarında şunlara rastlamışlardır; özür dileyen, kızgınlıklarını belirten, duygusallık taşımayan, karışık duygulu ifadeler belirten bireylerin son yazıları...
Aslında birçok intihar olgusu bir yardım çağrısı niteliğindedir. Kişiler bu düşüncelerini doğrudan ve ya dolaylı olarak çevrelerine aksetmişlerdir. Bu, bu eylemi gerçekleştirme veya gerçekleştirme karmaşalarından kaynaklıdır. Önemli olan en net nokta bu haykırışı erkendem duymak ve sahip çıkmaktır.
Sosyolog David Émile Durkheim üç boyuttan bahseder: Bencil (Egoistic) İntiharlar; bireyin bağlı olduğu politik zümre, din, aile yapısı vb. Tarafından yaşadığı korunma eksiklikleri sonucu oluşumu kapsar. Burada kişinin daha çok sosyal yaşama katılması ve daha rahat, özgür bir ortamda yaşaması, güvenli eş, iş, arkadaş, sevgi bağları kurması gerektiği belirtilmektedir. Elcil (Altruistic) İntiharlar: toplumun yüklediği yoğun baskı ve içselleştirilmiş toplumsal ödev sorumluluklarının yoğunluğu sonucundaki oluşumu kapsar. Buraya ağır ve sağlıksız baskıcı ve kültürel gelenekleri örnek verebiliriz. Anomik (Anomic) İntiharlar: bireylerin toplumsal koşullarının yetersizliği sonucu oluşan bunalımlar, kargaşalar ve karmaşaları kapsar. Buraya işsizlik, ekonomik zorluklar, gelecek kaygısı, mutsuz birliktelikler vb. Örnek verebiliriz. Insanların karanlık zamanları olabilir bizler bunları aydınlık edebilirsek iişte o zaman insanlık vasfımıza layık olabiliriz. Hallac-ı Mansur şöyle der; cehennem acı çektiğimiz yer değil acı çektiğimizi kimsenin bilmediği yerdir!
Psikolog-Berna Melis AVCI/GlobalKalem.com
-- Adversting 7 REKLAM ALANI --