9
Irkçılığın sözlük anlamına baktığımızda iki şekilde tarif edilmektedir; 1.si "kendi ırkını öteki ırklardan üstün sayma ve siyasal tutumunu buna dayandırma eğilimi" 2.si ise "insanların toplumsal özelliklerini ırksal özelliklerine indirgeyen ve bir ırkın öteki ırklara üstün olduğunu öne süren öğreti" denmektedir. Ben bu kavramı ikinci anlamın son kelimesindeki "öğreti" kısmına biraz daha yakın buluyorum. En kilit kelime aslında burada gibi, yani sonradan kazanılan bir olgu oluşunun vurgusu önemli. Çünkü çocukluk çağında yaşanılan her hangi bir ötekileştirme durumu bile bu olguyu yaratabilen minimum görünümlü maksimum tehlikedir aslında. Ebeveynlere bu konuda oldukça iş düşmektedir.
Her zaman çocuğunuzun başkasıyla eşit olduğunu hissettirmeniz bu bakımdan oldukça önemli olacaktır. Evet sevgi, özen, öz saygı, özgüven, güç, özgürlük bu kavramlar birey olmada önemli kavramlardır ama sınır ve doz kısmında oldukça hassas bir terazideki bu eğitim, ilk önce aileden geçmektedir. Bir birey yetiştirmedeki sorumluluk bu konuda da oldukça önemlidir. Çünkü bir birey bin bireyi oluşturan zincirin halkasıdır ve her halkanın mutlak ve yapısal bir amacı vardır. Psikoloji biliminde bazı evrim psikologları ırkçılığın doğuştan geldiğini ileri sürmekte. Bazıları ise bunun bir savunma mekanizması şeklinde olduğunu söylemektedirler. Yani kişideki eksikler sonucu (özgüven eksikliği, güvensizlik, endişe, kaygı, yetersizlik vs..) oluştuğunu belirtmektedirler. Aslına bakarsanız hala tam olarak bir hastalık mı ideolojik bir düşünce mi bu ayrımla ilgili tartışmalar sürmektedir. Ama ruhsal anlamda bakıldığında ırkçı kişide şu belirgindir; düşünceler, algılar sınırlanır ve kişi sadece sabit bir kavramda adete sıkışıp kalır ve fikren başka bir gerçekliği reddeder. Çoğu ruhsal hastalıkta da belirgin belirtilerden biri budur. Kişinin yenemediği sabit; aklen ve ruhen rahatsızlık verici olguların değişmezliği. Irkçı bireyler gerçeklik olgusundan kopuk olmaları bakımından şizofrenik bulgularda taşırlar. Veya ırkçı bireyin oluşturduğu şiddet eğilimine bakıldığında da psikolojik yapının belirgin olduğu yerler aşikardır. Şiddetin sözlük anlamı bile bunu karşılar nitelik gösterir; “kişinin kendisi ya da farklı kişi ve gruplarla anlaşmazlığa düştüğünde sorun çözme, inandırma, uzlaştırma gibi yöntemlere başvurmak yerine; yaralama, ölüm, psikolojik zarar, gelişme geriliği ya da ihmal ile sonuçlanabilen, kasıtlı güç kullanımına dayalı davranışlara başvurması olarak tanımlanmaktadır. Yani tamamen ırkçı bir zihniyetin alt yapısal çıkışlarını barındırmaktadır. Görüldüğü üzere psikoloji açısından da hastalık ve ideoloji ayrımı yapabilmek pekte kolay değildir. Irkçılık kavramı birçok alanda yaygındır, sadece biyolojik ari ırk ırkçılığından ziyade birçok farklı yapısı mevcuttur (din ırkçılığı, ekonomik ırkçılık, kültürel ırkçılık, belli başlı hiyerarşilerin ırkçılığı, kollektif hafızada yer edinen yanlış, yanlı veya eksik geçmiş bilgilerin savunuluşunun yarattığı ırkçılıklar vb. gibi), bir çok yerde fark etmeden yaşanılan ırkçılık kavramları maalesef ki dünyamızı esir almış durumda. Peki insanlar neden ayrım yapar biraz buna bakarsak. En net sebebi Narsistik yapıda oluşumuzdandır. Yani kendimizi üstün birer varlık görmemiz bunun temelinde yatar. Yaratıcının ruhundan üflenen bilinçaltı yaratıcılık hissiyatı, bu kavramın derin noktasıdır aslında. Insanoğlu her zaman üstünlükteki hazzı yaşamayı sevmiştir çünkü kendi varlığına kendince ispatını bu yönde daha kolay bulduğuna inanır. Ve sonucunda yoğun bir Narsistik boyutla karşımıza çıkabilir. Irkçılığın hastalık olma veya olmama boyutunda kesin bir yorum yapmak şu an için kanıtlanabilir bir şey değil fakat hastalık adı altında meşrulaştırmak, basite indirgemekte mantıklı değil gibi gözükmekte, çünkü hastalık olgusunda kişinin istemi, anlamı, gerçek dünyasına müdahale edebilmesinin zorluğu açısında gelişen, bir çok süreç ve olgu bulunur. Yani kişi bazı durumlarda tamamen varlığından öteye gidebilir ve tamamen bir soyutlanma yaşayabilir. Ama ırkçılık kavramında algının tamamen kaybolmadığı yerler de vardır bu bakımdan net bir şey söylemek doğru değildir. Ve yoğun bir araştırma gerektirir. Bizim yapabileceklerimiz kısmına gelirsek sosyal medyada, görsel ve işitsel her türlü mecrada, günlük hayatımızda, en önemlisi de kendi çekirdek ailemizin yapısında herhangi bir ayrıştırma ve ötekileştirmeye karşı durmak ve bu yoldaki yanlışları düzeltmek olacaktır.
Unutmayın öteki dediğimiz aslında kendi yansımamızın resmidir. Her ruh özeldir, özgürce yaşama hakkına sahiptir. Yazımı yaptığı insan hakları çalışmaları ile tanınmış ve bu yolda yaşamı son bulmuş Martin Luther King'in bir sözü ile bitirmek istiyorum. Diyor ki; "Aslında hayata dair her şey birbiriyle ilintilidir. Tüm insanlar içinden kaçıp kurtulmanın mümkün olmadığı bir karşılıklılık ağına, kaderin tek bir esvap halinde örmüş olduğu bir ağa kaçmış bulunuyorlar. Birini doğrudan etkileyen herhangi bir şey geri kalanları da dolaylı olarak etkilemekte. Siz olmanız gereken kişi olana kadar ben olmam gereken kişi olamam ve ben olmam gerekeni olana kadar da sizin olmanız gerekeni olmanız mümkün değildir. İşte hakikatin iç içe geçmiş yapısı budur." Kısacası bu dünyada hepimizin birbirine ihtiyacı olduğunu unutmamak gereklidir, tıpkı bir ağacın kökleri ve dalları gibi.
Psk. Berna Melis AVCI
-- Adversting 7 REKLAM ALANI --