9
Sanırım delirdim ben; neler neler söylerken buluyorum kendimi. Sonra onları yazasım geliyor. Hemen vazgeçiyorum. Çünkü o sözleri zaten herkes ediyor. Öfkeli, kindar, kızgın, hatta nefret dolular… “Ne önemi olur ki” diyorum, “konuşmanın; yeni bir söz edemedikten, etmedikten sonra.” Gel gör ki olmuyor, içimdeki o kızgın, o üç yaşındaki, o eli palalı oğlan çocuğu rahat bırakmıyor. Homur homur bir aşağı, bir yukarı dolanıyor. Yazmak duygusu da bu yüzden peşimden ayrılmıyor.
Mesela yöneticilere, mesela densiz densiz konuşanlara, mesela hainlere, kindarlara, terbiyesiz, saygısız iblislere küfredesim, tekme sallayasım geliyor sık sık. “Ne diyon lan sen!” diye başlayan cümleler kurmak, siz vatanseverseniz ben dünyanın en büyük vatan hainiyim, siz dindarsanız ben dünyanın en büyük kâfiriyim demek istiyorum. Kafayı mı yediniz siz demek istiyorum. Sonra yine vazgeçiyorum. Çünkü zaten kendim kafayı yemişim.
Offf, of, diyor ve yazmaktan filan vazgeçip, kendimi radyoda çalan şarkıya bırakıyorum… Ooof, of! Dinlediğim şarkı da şu: Karanlık bir gece yol görünmüyor / Yürüyorum dikenlerin üstünde / Karaçalı bana aman vermiyor / Yürüyorum dikenlerin üstünde yaralıyam / Üstünde yaralıyam / Üstünde… / Güneş erken doğup şafak sökmüyor / Gökteki bulutu söküp atmıyor / Ay karardı bize ışık tutmuyor / Yürüyorum dikenlerin üstünde yaralıyam / Yaralıyam… Efkârlıyım tabii… Üstüne bir de kızgınlıklar, öfkeler… Tam bir, “Vay anam vay, vay / Bu belalı başınan ben nere gidem” halleri yani…
Başlıyorum, ne kadar “kendi medyam” varsa hepsini açmaya; muhalif televizyon kanalları, gazeteler, radyolar, Sosyal Medya hesapları(m)…
Ortalıkta sözler, sesler, müzikler, yazılar uçuşuyor, ben zınk diye kalıyorum…
Önce, “Sana Söz Baharlar Gelecek” şarkı/klibi…
Sonra, Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Erkan Baş’ın söyledikleri…
Selahattin Demirtaş’ın tweetleri…
Yaşar Kemal’den, Nazım’dan, Neruda’dan, Brecht’ten ve daha nicesinden alıntılar, şiirler…
Başka birçok siyasinin yorumları, verdikleri bilgiler, neler yapıp edecekleri, neler yapmış oldukları…
Milletvekili aday adaylarının (bazılarının) isimleri…
Hepsi bizim mahalleden haberler… Umut doluyorum, içimin ıssızlığı, yalnızlığım kayboluyor. Ama hem de -daha demincek- içinde olduğum arabesk ve ergen halden utanıyorum; yani mızmızlıklarımdan… Bir bakıyorum, neredeyse bir yıldır yitirdiğim “yaşama sevincim” şımarık şımarık geri gelmiş. Naberrr diyor bana, dalga geçerek… Naberrr… Çocukken öyle derdik arkadaşlarımıza, alay etmek için… “Gördün müüü… Pışıkkk…” Aynen öyle alay ediyorum kendimle… Yürecik –yine- pır pır…
“Güneşli günleri hep beraber göreceğiz, motorları maviliklere süreceğiz hiç merak etmeyin. Gençler endişe etmeyin, dünyanın neresine gitmişse bir gencimiz güler yüzle ülkesine dönecek. Sizin özgürlük alanınızı genişleteceğiz. Attığınız bir tweet dolayısıyla babanız veya anneniz kuşku duymayacak çünkü bilecek ki artık bu ülkede demokrasi var.”
“Paraları son kuruşuna kadar alacağım.”
“Millet ittifakı kendisine bir misyon belirlemiş. Diyor ki, ‘AKP yirmi yıldır devleti mahvetti. Biz devletin sigortasıyız, devleti yeniden raylarına oturtacağız.’ Emek ve Özgürlük İttifakı olarak biz de diyoruz ki ‘Biz de halkın sigortasıyız’ eğer ki Millet İttifakı yurttaş lehine bir tutum alırsa destekleyeceğiz, ama yurttaş aleyhine bir tutum alırsa en kararlı biçimde muhalefet edeceğiz”
“Değişim başladı, hiçbir kirli odak bunu durduramaz. Güzel günlere az kaldı. Huzura, refaha, barışa az kaldı.”
“bu şahıs “ekonomist” fakültesini birmiş olabilir. (olmayabilir de.) (ama memleketi bitirdiği kesin.)”
Demek ki neymiş, “Umut dağlarla”ymış, “Hesap, dağlarla…”
En büyük dua/dileğim; “bizim gibilerin” umudunun, her an, her saniye, durmadan büyüdüğü bir dünya...
DEEP NOT: Önce, “Bizim gibilerin” yerine “herkesin” yazmıştım, sonra evrenin kafası karışır diye vazgeçtim… Hafazanallah… (Anladınız siz…)
-- Adversting 7 REKLAM ALANI --