9
İlk olarak "bağlanma" kelimesinin sözlük anlamına değinelim isterim. Bağlanmak; bağlama eylemine konu olmak yahut tutulmak, sevmek anlamlarını barındıran içeriği oldukça geniş bir kelimedir. Yazımda biraz daha soyut yönüne ağırlık verip (tutulmak, sevmek) konuya psikolojik açıdan dahil olalım istiyorum. Gelişim psikolojisinin bir konusu olan "bağlanma kuramı / teorisi " bilimsel düzeyde ilk olarak John Bowlby tarafından, ilginçtir ki kendi travması üzerine çalışırken araştırmaya yöneldiği bir teoridir. Daha sonra literatürlerde "bağlanma teorisi" olarak yer almıştır. Psikolojide bağlanma başka bir insanla kurulan duygusal bağdır ve bu ona ilk bakımı verenle başlayıp ölüme kadar evrelerle tüm sosyal ilişkisini etkiler derecede önemli bir yapıdır. Genel olarak 4 bağlanma türünden bahsedilir: Güvenli bağlanma; ilk ailede oluşan olumlu bağlanma süreçlerini kapsar. Öznel vakitler ayırmak, özgüven hissettirmek, paylaşmak, duygusal destekle büyümek, sevgi doyumu vs. Yaşamış bireylerde oluşabilir diyebiliriz. Kaygılı bağlanma; ilk ailede ve yakın çevrede oluşan güven eksiklikleri, onay eksiklikleri, bedensel uzaklık eksiklikleri, korku / endişe / kaygı ortamlarının yoğunluğu, öz - değer eksiklikleri vs. Yaşamış bireylerde oluşabilir diyebiliriz. Kaçıngan bağlanma ise; verilen duygulara eksik tepkiler yaşayarak büyüme , duygusal veya bedensel ihtiyaç karşılıklarında eksik bırakılmak, sevgi yetersizliği / yoksunluğu hissettirilmesi, değersiz hissettirilmek, hoşgörüsüzlük veya anlamsız mesafelerle büyümek, duygusal veya fiziksel açıdan mahrum bırakılmalar vs.
Yaşamış bireylerde oluşabilir diyebiliriz. Ve son olarak dağınık / korkulu bağlanma da ise; aşırı sevgi veya aşırı nefret kavramlarıyla büyümek, duyarsız / bencil / aşırı kontrolcü yahut zarar verici ebeveyn yapıları, zıt duygu karmaşalarından oluşan ilişkilere sık maruz kalmak vs. Yaşamış bireylerde oluşabilir diyebiliriz. Biz yapılara biraz değindikten sonra bunun ilişki süreçlerindeki seyrine yönelelim isterim. Dikkat ederseniz hepsinin ana maddesi doyum dozlarıyla ilişkili. Yani ya eksiklik ya da fazlalık olguları aktif süreci belirliyor.
Peki doyum nedir, ilişkilerimizde ne kadar doyumluyuz? Fiziksel olarak bakarsak bu temel biyolojik ihtiyaçların karşılanması bir nevi tatmin, haz noktalarının tamamlanmasıdır ( açlık, susuzluk, cinsellik vb. ) Psikolojide ise ruhsal ihtiyaçların ( yakınlık, merak, sevgi, başarı, hedef, hayal vs. ) tatmin edilmesi ve haz noktasına ulaşmasıdır. Günümüz yetişkin bağlanma ve ilişki problemlerinde sık karşılaşılan noktalardan biri aslında biraz bu yapı. Özellikle ikili ilişkilerde süreçlerin çabuk ve kolay bitmesi bu noktanın artık karmaşık bir yapıda oluşudur diyebiliriz. Kişiler doyum noktalarına hemen ulaşıp bunların süreçsel olgusunu yüzeysel tamamlayıp bir başka yapıya yönelmektedirler. Bu da sürekli eksik bir ilişkinin devamlılığı sürecini oluşturup her yeni ilişkide yeniden eksik kalma olgusunu yaratabilmektedir. Ve her zaman aynı bitişle karşılaşma eğilimi yaratabilmektedir. Yani şöyle açıklamak gerekirse günümüz ikili ilişki problemlerinin en büyük hasar noktasının şu olduğu aşikârdır. Bireyler sadece ilişki başındaki heyecanın hazzını kovalar hale geldiler ve bu haz bitince aynı şeyi yaşayacakları başka bir yöne yönelme eğilimi oldukça artmış durumda. Bu da uzun süreçli bağlanma kavramlarında oldukça hasarlı problemlere sebep olmakta. Bütün bunlara ek bir de geçmiş yaşantıların bağlanma olguları eklendiğinde kişilerde sonucu epey yorucu psikolojik rahatsızlar ortaya çıkabilmektedir. Peki aşk ve sevgi bu kavramların neresinde dersek; aşk aslında bu ikili ilişki kavramında, günümüz bağlanma yapılarına daha yakın diyebiliriz. Yani her an aşık oluyoruz. Fakat bu aşkın içeriği gibi patolojik evrelere bölünüyor. Yani bazen bu biraz zararlı bir türe evriliyor. Bu bağlamda sevgiyi oluşturabilecek bağlanma türü yaratabilmek çok önemli. Çünkü bilirsiniz "aşk " kelimesi Farsça " Aşekâ" dan gelir ve bu sıkıca sarmak, sarmalamak anlamındadır ki sarmaşıklar güzel olduğu kadar sardığı şeylerin yaşamsal faaliyetlerini de kısıtlar ve bu yoğunlaştıkça da yok oluşuna kadar gidebilir. Yani buradaki anlatımla aşk bağlanması bazen oldukça tehlikelidir. Erich From "Sevme Sanatı " kitabında şöyle der; haset, kıskançlık, hırs, her çeşit açlık, bunların tümü tutkudur ( bir nevi aşk ) , sevme ise zorlama olmadan, sadece özgür olunduğunda yaşanılabilen, insan gücünü somutlayan bir eylemdir. Yani en güzel bağlanma öze verilen sevgiden ibarettir ve bedensel yahut ruhsal doyum aslında çekirdekten itibaren verilen sevginin içindeki sürekliliğin Nirvana noktası olmalıdır. Bu açıdan güvenli bir bağlanma, sınırsız doyum ve sürekli ilişki olgusunu yaratan yegâne yapı saf sevgi etrafında şekil almalıdır.
Psikolog | Berna Melis Avcı/GlobalKalem
-- Adversting 7 REKLAM ALANI --